CAN; En Büyük Hakem Millettir
» - 13 Ocak 2017 16:01
AKP Kırıkkale milletvekili Ramazan Can yaptığı basın açıklamasında şunları söyledi
Anayasalar toplum tarafından devleti hukukla sınırlamak için hazırlanan metinlerdir. Ancak Türkiye’de anayasaların tam tersi bir anlayışla toplum ve temsilcilerine değil vesayetçi zihniyete sahip elitler ve askerler tarafından devlet iktidarını sınırlandırmak yerine toplumu hizaya sokmak için hazırlanmış metinler olmuştur. 1961’de ve 1982’de askerî darbelerden sonra yapılan anayasaların toplum mühendisliği projesi anlayışıyla hazırlanmıştır.
Millî iradeye ve seçimle oluşan iktidara güvensizlik asıldır. Darbelerle oluşan ve beslenen vesaitçe yapılar zaman zaman açık bazen örtülü milletin seçtiği iktidara müdahalelerde bulunmuştur. 1961’den itibaren anayasalarda bürokrat kökenli bir kişi tarafından tasarlanan Cumhurbaşkanlığı profili 1980’de merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın seçilmesiyle sekteye uğramıştır. Vesayetçi parlamenter sistemde, bir vesayet organı olsun diye dizayn edilmiş Cumhurbaşkanlığı makamı vardır. Halkın iradesinin Cumhurbaşkanlığı makamını ele geçirmesiyle vesayet organlarının imkânı önemli ölçüde kısıtlanmıştır. Yeni değişiklikle Cumhurbaşkanı halkın iradesiyle vesayetçi sisteme çomak soktuğu bu fiilî duruma yasal ve hukuki çerçeve çizmek hepimizin boynunun borcu olmuştur. Bütün istikrarsızlıkların temelinde vesayet sistemi vardır. Bu değişikliklerle vesayet iptal ediliyor ve istikrar devamlı kurumsal hâle getiriliyor. Koalisyon olmadığı için siyasi ve ekonomik istikrar sağlanmış oluyor.
Cumhurbaşkanlığı sistemi parlamenter sisteme nazaran demokratik değerlere daha uygun bir sistemdir. Cumhurbaşkanının doğrudan doğruya halk tarafından seçilmesi sisteme tartışmasız bir demokratik nitelik verir. Diğer bir ifadeyle, yürütmenin doğrudan halk tarafından belirlenmesi daha demokratik olduğuna hiç kimse itiraz edemez. Olaya hesap sorulabilirlik açısından baktığımızda ise parlamenter sisteme göre daha demokratik bir sistemdir çünkü Cumhurbaşkanlığı sisteminde sorumluluk kolektif yapıda değil tekil yapıda yani Cumhurbaşkanındadır. Kimin sorumlu olduğu bellidir. Yürütme Cumhurbaşkanının elinde toplandığına göre işler iyi gitmediğinde halk hesap soracağı makamı ve kişiyi bilir. Yani bu sistemde parlamenter sistemde olduğu gibi suçun başkalarına yıkılması asla mevzubahis olamaz. Başkanlık sisteminde iki seçim dönemi arasında Hükûmet değişmeyeceğine göre, o dönemdeki sorumluluğun sahibi açıkça teşhis edilebilecek ve seçimde hesap sorulabilecektir.Üçüncü olarak: Teşhis edilebilirlik açısından da Cumhurbaşkanlığı sistemi daha demokratiktir. Önceden seçmen oy pusulasını sandığa atarken oy verdiği adayın kazanması hâlinde kimin hükûmet olabileceğini bilmektedir ve bu sayede seçmenler geleceğe yönelik olarak tercih yapabilecektir. Oysa parlamenter sistemde, bir partinin çoğunluğu sağlayamadığı hâlde koalisyonun kimler tarafından kurulacağını seçmen bilemez. Bu nedenle de bu sistem, parlamenter sisteme göre avantaj sağlamaktadır. Cumhurbaşkanlığı sistemi istikrarlı bir yönetim oluşturur, Cumhurbaşkanlığı sistemi güçlü bir yönetim oluşturur. Doğrudan halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı, önemli bir güç ve önemli bir prestij sağlar. Bu Anayasa değişikliğiyle siyasi ve hukuki istikrar, güçlü yürütme, güçlü yasama, etkin denetim, etkin karar alma mekanizmaları devreye girerek ülkemizin ve milletimizin dahaparlak geleceğinin temelleri inşa edilmektedir. Cumhurbaşkanlığı sistemi, milletimizin ve ülkemizin doğrudan bekasıyla ilgilidir. Dolayısıyla, teklife, en son şekliyle, aziz milletimizin iradesi cevap verecektir. Aziz milletimizden korkmayalım, aziz milletimizin iradesi başımızın gözümün üstünde olmalıdır diyorum.Bu teklif, bir şahıs meselesinden ziyade, memleket meselesidir, Türkiye meselesidir, aziz milletimizin meselesidir. 2007’de “Cumhurbaşkanını 363 kişilik AK PARTİ Grubu seçsin.” dedik, “Yok.” dediniz; “Millete gidelim, millet seçsin.” dedik, “Yok.” dediniz; “Millet seçti, ona göre hukuki altyapıyı yapalım.” diyoruz, “Yok.” diyorsunuz; “Hükûmet sistemini değiştirelim.” diyoruz, “Yok.” diyorsunuz; “Koalisyonlara son verelim, siyasi istikrarı sağlayalım.” diyoruz, “Yok.” diyorsunuz. Peki, hep yok, hep yok, hep yoksunuz. Enteresandır, Mecliste yoklama yapıyoruz burada da yoksunuz. Allah aşkına siz ne yapmak istiyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)29 Ekim 1923’te cumhuriyet ilan edilmiştir ve önerdiğimiz sistem de Cumhurbaşkanlığı sistemidir, temeli de cumhuriyettir, gücü de cumhurdan almaktadır. Cumhurbaşkanı da cumhuru temsil etmektedir hem de doğrudan Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklif, hukuk devletini güçlendiriyor. Bu teklif, yargının bağımsızlığını, yargının tarafsızlığını güçlendiriyor. Bu teklif, Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemleri yargı denetimine açıyor. Ve bu telif, Cumhurbaşkanına siyasi sorumluluk getiriyor. Bu teklif, yasamayı yürütmenin etkisinden kurtarıyor arkadaşlar. Bu teklif, doğrudan yönetimi getiriyor. Bu teklif, gün ışığında yönetimi getiriyor. Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi Mustafa Kemal merhum İnönü’yü 1937 yılında azlettiğinde, yerine Başbakanlık kurma yetkisini Celal Bayar’a veriyor. “Bak Bayar, komutanları, büyükelçileri ve valileri ben atarım.” “Ben ne yapacağım Sayın Başkan?’ diye soruyor Cumhurbaşkanımıza. Atatürk de diyor ki “Sen, diğer işlere bakacaksın; bu işler benim yetkimde, benim tekelimde.” diyor. Peki, şu anki bizim getirdiğimiz sistemle… Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi’nin Cumhurbaşkanı olduğu dönemde güçlü Başbakanlar geldi, bunlardan da biri İnönü. Peki, sizlere soruyorum: İnönü dönemindeki Başbakanları hatırlayanlar var mı? Arkadaşlar, Ahmet Fikri Tüzer… Ahmet Fikri Tüzer ismini duyan oldu mu aranızda, Allah aşkına? Ahmet Fikri Tüzer İsmet İnönü döneminde Başbakanlık yapmıştır. Hasan Saka, Şükrü Saracoğlu, Şemsettin Günaltay, Recep Peker, Refik Saydam- Allah rahmet etsin, hizmet ettiler ama gerek Gazi gerekse İnönü dominant karakter olduğu için fiilî olarak güçlü Cumhurbaşkanlığı yaptılar ve netice itibarıyla da Başbakanlar silik bir durum orada gösterdi. Başkan, değerli milletvekilleri; 1983 yılından 2016 yılına otuz üç yıl geçmiş ve bu otuz üç yıllık süre zarfında 31 hükûmet gelmiş. Böldüğümüzde, yaklaşık bir buçuk yıl. En büyük istikrarsızlık budur. Peki, “başkanlık sistemi” dediğiniz ya da “cumhurbaşkanlığı” dediğimiz sisteme biz niçin tevessül ediyoruz? Çünkü, koalisyonlardan çok çekti bu memleket- İnsanlarımız bütün zamanını, gençliğimiz bütün emeğini, bütün geleceğini koalisyonlarda heba etti. Bir dönem koalisyonlar, bir dönem irtica yaygarası… Başkan, değerli milletvekilleri; ben hatırlamanız için söylüyorum, üzerinden fazla zaman geçmedi: 7 Haziran sürecini hep beraber yaşadık ve 7 Haziran sürecinde Türkiye bir kaosa sürüklenecekti. Allah razı olsun, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın kararlı iradesiyle ve duruşuyla Türkiye bugünlere geldi. Eğer biz bugünleri… Bir cumhurbaşkanında güçlü sisteme gelmek istiyorsak bunun temelinde istikrarsızlık yatıyor. TürkiyeCumhuriyeti tarihinde, 1960 ve bu tarafı, 1950 ve 1960 arası, 1965-1969 arası Süleyman Demirel, 1950-1960 arası Adnan Menderes ve Özal dönemleri ve AK PARTİ dönemleri Türkiye Cumhuriyeti’nin çıtasının yükseldiği, cumhuriyetin demokrasiyle taçlandırıldığı, temel hak ve hürriyetlerin ve ekonomik göstergelerin en üst seviyeye geldiği dönemler. Peki, 1990’lı ve 2000’li yıllara hepimizin aklı yeter. O dönemdeki Türkiye’yi hatırlayabiliyor muyuz? Gerek Ahmet Necdet Sezer, gerekse Bülent Ecevit -merhum- arasındaki sıkıntıların Türkiye’ye neler kaybettirdiğini hep beraber yaşamadık mı arkadaşlar? O süreç, sadece Cumhuriyet Halk Partisi ve AK Parti’yi iktidara taşıdı, gruba taşıdı ve Mecliste Avrupa Birliği müktesebatı anlamında da Türkiye’nin problemlerinin çözülmesi için Cumhuriyet Halk Partisiyle el birliğiyle Avrupa Birliği müktesebatına uygun yasaları hep beraber çıkardık. Biz diyoruz ki: Türkiye’de bir realite var, bir sorun var. “Efendim, Cumhurbaşkanı diktatör olacak.” Arkadaşlar, Allah aşkına, yüzde 52 oy almış bir lider… Diğer taraftan, burada hukukçular var, buradan -inşallah, 367’yle geçtiğini farz edelim- 367’yle geçerse Cumhurbaşkanı ihtiyari olarak bunu yayınlayabilir mi? Yayınlayabilir. Yürürlüğe girebilir mi? Yürürlüğe girer. Ama ne dedi Cumhurbaşkanımız? “367’de çıksa millete gideceğizMilletten korkmayın arkadaşlar, hepimiz milletten geldik, millete gideceğiz.- Evet, hepimiz milletin arasından geldik, millete hesap veriyoruz. Milletten korkmayacağız, millete saygılı olacağız. Millete saygılı olan partiler, gerçekten, iktidara geliyor. Millete saygılı olmak anlamında da muhalefet de üzerine düşeni, gereğini yapmalıdır özellikle ana muhalefet partisi.Yaklaşık 2002 yılından bu tarafa bu kürsüde konuşulanların hepsini biliyorum. Her daim geliniyor buraya, hep AK PARTİ Grubuna yükleniliyor, hep iktidarımıza yükleniliyor. Bir empati yaparak “Biz niye gelemiyoruz? Millet bizi niye tasvip etmiyor?” diye muhasebe edeceğiniz temennisiyle, inşallah bu yasanın kanunlaşarak milletimize, geleceğimize, gençliğimize ve çocuklarımıza güzel günler yaşatması temennisiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Gazi’ye hürmetimiz sonsuz. Gazi’nin en güçlü Başbakanı da İnönü’dür dedim, bunu da söyledim. – Burada aslında benim sarf ettiğim şu: Gazi 1937 yılında İnönü’yü azlediyor ve Bayar’a Hükûmeti kurma görevi verecek. Onlar da küs gitmişlerdir ayrı bir konu da.1937’de diyor ki Bayar: “Efendim ben ne yapacağım.” “Büyükelçileri ben atarım, valileri ben atarım, genel müdürleri ben atarım, komutanları ben atarım.” Geriye ne kalıyor ki? “Ben ne yapacağım?” “Sen diğer işlere bak.” Bu doğru bir şey mi? O anki realite bu, fiilî durum bu, ben bundan bahsettim, hiç saygısızlık yapmadım.Diğer taraftan, bu memlekette taş üstüne taş koyandan Allah razı olsun. Eğer biz bugünlerde burada yaşıyorsak Gazi Mustafa Kemal’in ve silah arkadaşlarının gücünü yadsımamız mümkün değil. (Devamla) – Duymadınız. Biz şunu söylüyoruz arkadaşlar: Biz insanlarımızı en iyi şekilde yönetmek istiyoruz. Çocuklarımızın geleceğini, temel hak ve hürriyetleri, yaşam standardını yükseltmek istiyoruz. Biz böyle olduğuna inanıyoruz, siz böyle olmadığına inanıyorsunuz. Peki, kim karar verecek buna? Aziz milletimiz. Ben, aziz millet dedim. Gidin oy isteyin, saygılı olalım aziz millete. Aziz milletin iradesine,Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aziz milletin iradesi başım gözüm üstüne diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Dedi.
İbrahim Akpınar
Kırıkkale24

CAN; En Büyük Hakem Millettir

CAN; En Büyük Hakem Millettir
Haber Tarihi: 13 Ocak 2017 16:01
Haber Adresi: https://www.kirikkale24.com/can-en-buyuk-hakem-millettir/

AKP Kırıkkale milletvekili Ramazan Can yaptığı basın açıklamasında şunları söyledi
Anayasalar toplum tarafından devleti hukukla sınırlamak için hazırlanan metinlerdir. Ancak Türkiye’de anayasaların tam tersi bir anlayışla toplum ve temsilcilerine değil vesayetçi zihniyete sahip elitler ve askerler tarafından devlet iktidarını sınırlandırmak yerine toplumu hizaya sokmak için hazırlanmış metinler olmuştur. 1961’de ve 1982’de askerî darbelerden sonra yapılan anayasaların toplum mühendisliği projesi anlayışıyla hazırlanmıştır.
Millî iradeye ve seçimle oluşan iktidara güvensizlik asıldır. Darbelerle oluşan ve beslenen vesaitçe yapılar zaman zaman açık bazen örtülü milletin seçtiği iktidara müdahalelerde bulunmuştur. 1961’den itibaren anayasalarda bürokrat kökenli bir kişi tarafından tasarlanan Cumhurbaşkanlığı profili 1980’de merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın seçilmesiyle sekteye uğramıştır. Vesayetçi parlamenter sistemde, bir vesayet organı olsun diye dizayn edilmiş Cumhurbaşkanlığı makamı vardır. Halkın iradesinin Cumhurbaşkanlığı makamını ele geçirmesiyle vesayet organlarının imkânı önemli ölçüde kısıtlanmıştır. Yeni değişiklikle Cumhurbaşkanı halkın iradesiyle vesayetçi sisteme çomak soktuğu bu fiilî duruma yasal ve hukuki çerçeve çizmek hepimizin boynunun borcu olmuştur. Bütün istikrarsızlıkların temelinde vesayet sistemi vardır. Bu değişikliklerle vesayet iptal ediliyor ve istikrar devamlı kurumsal hâle getiriliyor. Koalisyon olmadığı için siyasi ve ekonomik istikrar sağlanmış oluyor.
Cumhurbaşkanlığı sistemi parlamenter sisteme nazaran demokratik değerlere daha uygun bir sistemdir. Cumhurbaşkanının doğrudan doğruya halk tarafından seçilmesi sisteme tartışmasız bir demokratik nitelik verir. Diğer bir ifadeyle, yürütmenin doğrudan halk tarafından belirlenmesi daha demokratik olduğuna hiç kimse itiraz edemez. Olaya hesap sorulabilirlik açısından baktığımızda ise parlamenter sisteme göre daha demokratik bir sistemdir çünkü Cumhurbaşkanlığı sisteminde sorumluluk kolektif yapıda değil tekil yapıda yani Cumhurbaşkanındadır. Kimin sorumlu olduğu bellidir. Yürütme Cumhurbaşkanının elinde toplandığına göre işler iyi gitmediğinde halk hesap soracağı makamı ve kişiyi bilir. Yani bu sistemde parlamenter sistemde olduğu gibi suçun başkalarına yıkılması asla mevzubahis olamaz. Başkanlık sisteminde iki seçim dönemi arasında Hükûmet değişmeyeceğine göre, o dönemdeki sorumluluğun sahibi açıkça teşhis edilebilecek ve seçimde hesap sorulabilecektir.Üçüncü olarak: Teşhis edilebilirlik açısından da Cumhurbaşkanlığı sistemi daha demokratiktir. Önceden seçmen oy pusulasını sandığa atarken oy verdiği adayın kazanması hâlinde kimin hükûmet olabileceğini bilmektedir ve bu sayede seçmenler geleceğe yönelik olarak tercih yapabilecektir. Oysa parlamenter sistemde, bir partinin çoğunluğu sağlayamadığı hâlde koalisyonun kimler tarafından kurulacağını seçmen bilemez. Bu nedenle de bu sistem, parlamenter sisteme göre avantaj sağlamaktadır. Cumhurbaşkanlığı sistemi istikrarlı bir yönetim oluşturur, Cumhurbaşkanlığı sistemi güçlü bir yönetim oluşturur. Doğrudan halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı, önemli bir güç ve önemli bir prestij sağlar. Bu Anayasa değişikliğiyle siyasi ve hukuki istikrar, güçlü yürütme, güçlü yasama, etkin denetim, etkin karar alma mekanizmaları devreye girerek ülkemizin ve milletimizin dahaparlak geleceğinin temelleri inşa edilmektedir. Cumhurbaşkanlığı sistemi, milletimizin ve ülkemizin doğrudan bekasıyla ilgilidir. Dolayısıyla, teklife, en son şekliyle, aziz milletimizin iradesi cevap verecektir. Aziz milletimizden korkmayalım, aziz milletimizin iradesi başımızın gözümün üstünde olmalıdır diyorum.Bu teklif, bir şahıs meselesinden ziyade, memleket meselesidir, Türkiye meselesidir, aziz milletimizin meselesidir. 2007’de “Cumhurbaşkanını 363 kişilik AK PARTİ Grubu seçsin.” dedik, “Yok.” dediniz; “Millete gidelim, millet seçsin.” dedik, “Yok.” dediniz; “Millet seçti, ona göre hukuki altyapıyı yapalım.” diyoruz, “Yok.” diyorsunuz; “Hükûmet sistemini değiştirelim.” diyoruz, “Yok.” diyorsunuz; “Koalisyonlara son verelim, siyasi istikrarı sağlayalım.” diyoruz, “Yok.” diyorsunuz. Peki, hep yok, hep yok, hep yoksunuz. Enteresandır, Mecliste yoklama yapıyoruz burada da yoksunuz. Allah aşkına siz ne yapmak istiyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)29 Ekim 1923’te cumhuriyet ilan edilmiştir ve önerdiğimiz sistem de Cumhurbaşkanlığı sistemidir, temeli de cumhuriyettir, gücü de cumhurdan almaktadır. Cumhurbaşkanı da cumhuru temsil etmektedir hem de doğrudan Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklif, hukuk devletini güçlendiriyor. Bu teklif, yargının bağımsızlığını, yargının tarafsızlığını güçlendiriyor. Bu teklif, Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemleri yargı denetimine açıyor. Ve bu telif, Cumhurbaşkanına siyasi sorumluluk getiriyor. Bu teklif, yasamayı yürütmenin etkisinden kurtarıyor arkadaşlar. Bu teklif, doğrudan yönetimi getiriyor. Bu teklif, gün ışığında yönetimi getiriyor. Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi Mustafa Kemal merhum İnönü’yü 1937 yılında azlettiğinde, yerine Başbakanlık kurma yetkisini Celal Bayar’a veriyor. “Bak Bayar, komutanları, büyükelçileri ve valileri ben atarım.” “Ben ne yapacağım Sayın Başkan?’ diye soruyor Cumhurbaşkanımıza. Atatürk de diyor ki “Sen, diğer işlere bakacaksın; bu işler benim yetkimde, benim tekelimde.” diyor. Peki, şu anki bizim getirdiğimiz sistemle… Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi’nin Cumhurbaşkanı olduğu dönemde güçlü Başbakanlar geldi, bunlardan da biri İnönü. Peki, sizlere soruyorum: İnönü dönemindeki Başbakanları hatırlayanlar var mı? Arkadaşlar, Ahmet Fikri Tüzer… Ahmet Fikri Tüzer ismini duyan oldu mu aranızda, Allah aşkına? Ahmet Fikri Tüzer İsmet İnönü döneminde Başbakanlık yapmıştır. Hasan Saka, Şükrü Saracoğlu, Şemsettin Günaltay, Recep Peker, Refik Saydam- Allah rahmet etsin, hizmet ettiler ama gerek Gazi gerekse İnönü dominant karakter olduğu için fiilî olarak güçlü Cumhurbaşkanlığı yaptılar ve netice itibarıyla da Başbakanlar silik bir durum orada gösterdi. Başkan, değerli milletvekilleri; 1983 yılından 2016 yılına otuz üç yıl geçmiş ve bu otuz üç yıllık süre zarfında 31 hükûmet gelmiş. Böldüğümüzde, yaklaşık bir buçuk yıl. En büyük istikrarsızlık budur. Peki, “başkanlık sistemi” dediğiniz ya da “cumhurbaşkanlığı” dediğimiz sisteme biz niçin tevessül ediyoruz? Çünkü, koalisyonlardan çok çekti bu memleket- İnsanlarımız bütün zamanını, gençliğimiz bütün emeğini, bütün geleceğini koalisyonlarda heba etti. Bir dönem koalisyonlar, bir dönem irtica yaygarası… Başkan, değerli milletvekilleri; ben hatırlamanız için söylüyorum, üzerinden fazla zaman geçmedi: 7 Haziran sürecini hep beraber yaşadık ve 7 Haziran sürecinde Türkiye bir kaosa sürüklenecekti. Allah razı olsun, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın kararlı iradesiyle ve duruşuyla Türkiye bugünlere geldi. Eğer biz bugünleri… Bir cumhurbaşkanında güçlü sisteme gelmek istiyorsak bunun temelinde istikrarsızlık yatıyor. TürkiyeCumhuriyeti tarihinde, 1960 ve bu tarafı, 1950 ve 1960 arası, 1965-1969 arası Süleyman Demirel, 1950-1960 arası Adnan Menderes ve Özal dönemleri ve AK PARTİ dönemleri Türkiye Cumhuriyeti’nin çıtasının yükseldiği, cumhuriyetin demokrasiyle taçlandırıldığı, temel hak ve hürriyetlerin ve ekonomik göstergelerin en üst seviyeye geldiği dönemler. Peki, 1990’lı ve 2000’li yıllara hepimizin aklı yeter. O dönemdeki Türkiye’yi hatırlayabiliyor muyuz? Gerek Ahmet Necdet Sezer, gerekse Bülent Ecevit -merhum- arasındaki sıkıntıların Türkiye’ye neler kaybettirdiğini hep beraber yaşamadık mı arkadaşlar? O süreç, sadece Cumhuriyet Halk Partisi ve AK Parti’yi iktidara taşıdı, gruba taşıdı ve Mecliste Avrupa Birliği müktesebatı anlamında da Türkiye’nin problemlerinin çözülmesi için Cumhuriyet Halk Partisiyle el birliğiyle Avrupa Birliği müktesebatına uygun yasaları hep beraber çıkardık. Biz diyoruz ki: Türkiye’de bir realite var, bir sorun var. “Efendim, Cumhurbaşkanı diktatör olacak.” Arkadaşlar, Allah aşkına, yüzde 52 oy almış bir lider… Diğer taraftan, burada hukukçular var, buradan -inşallah, 367’yle geçtiğini farz edelim- 367’yle geçerse Cumhurbaşkanı ihtiyari olarak bunu yayınlayabilir mi? Yayınlayabilir. Yürürlüğe girebilir mi? Yürürlüğe girer. Ama ne dedi Cumhurbaşkanımız? “367’de çıksa millete gideceğizMilletten korkmayın arkadaşlar, hepimiz milletten geldik, millete gideceğiz.- Evet, hepimiz milletin arasından geldik, millete hesap veriyoruz. Milletten korkmayacağız, millete saygılı olacağız. Millete saygılı olan partiler, gerçekten, iktidara geliyor. Millete saygılı olmak anlamında da muhalefet de üzerine düşeni, gereğini yapmalıdır özellikle ana muhalefet partisi.Yaklaşık 2002 yılından bu tarafa bu kürsüde konuşulanların hepsini biliyorum. Her daim geliniyor buraya, hep AK PARTİ Grubuna yükleniliyor, hep iktidarımıza yükleniliyor. Bir empati yaparak “Biz niye gelemiyoruz? Millet bizi niye tasvip etmiyor?” diye muhasebe edeceğiniz temennisiyle, inşallah bu yasanın kanunlaşarak milletimize, geleceğimize, gençliğimize ve çocuklarımıza güzel günler yaşatması temennisiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Gazi’ye hürmetimiz sonsuz. Gazi’nin en güçlü Başbakanı da İnönü’dür dedim, bunu da söyledim. – Burada aslında benim sarf ettiğim şu: Gazi 1937 yılında İnönü’yü azlediyor ve Bayar’a Hükûmeti kurma görevi verecek. Onlar da küs gitmişlerdir ayrı bir konu da.1937’de diyor ki Bayar: “Efendim ben ne yapacağım.” “Büyükelçileri ben atarım, valileri ben atarım, genel müdürleri ben atarım, komutanları ben atarım.” Geriye ne kalıyor ki? “Ben ne yapacağım?” “Sen diğer işlere bak.” Bu doğru bir şey mi? O anki realite bu, fiilî durum bu, ben bundan bahsettim, hiç saygısızlık yapmadım.Diğer taraftan, bu memlekette taş üstüne taş koyandan Allah razı olsun. Eğer biz bugünlerde burada yaşıyorsak Gazi Mustafa Kemal’in ve silah arkadaşlarının gücünü yadsımamız mümkün değil. (Devamla) – Duymadınız. Biz şunu söylüyoruz arkadaşlar: Biz insanlarımızı en iyi şekilde yönetmek istiyoruz. Çocuklarımızın geleceğini, temel hak ve hürriyetleri, yaşam standardını yükseltmek istiyoruz. Biz böyle olduğuna inanıyoruz, siz böyle olmadığına inanıyorsunuz. Peki, kim karar verecek buna? Aziz milletimiz. Ben, aziz millet dedim. Gidin oy isteyin, saygılı olalım aziz millete. Aziz milletin iradesine,Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aziz milletin iradesi başım gözüm üstüne diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Dedi.
İbrahim Akpınar

Daha Fazla Haber