Kamu İşçi sözleşmeleri 80’li Yıllarda her iki yılda bir gündemi günlerce meşgul eder, dile kolay 2 milyona yakın işçi’yi ilgilendiren T.İ.S için gözler işçi sendikaları ve hükümetin imzalayacağı zam oranlarında olurdu. gazetelere demeçler boy boy verilir; hükümet yetkililerine göre ”ülkede ki enflasyon canavarının en büyük nedeni kamu işçisinin aldığı zamlar olarak gösterilirdi”. sendikalar ise yüksek enflasyon karşısında pahalılaşan hayat şartlarının altında alınteri ve göz nuru ile çalışan işçilerin ezildiği dile getirilirdi.90’lı yıllar da benzeri bakış açıları ile geçti sadece değişen tek şey özelleştirmeler veya zarar ettiği gerekçesi ile kapatılan kamu iş yerleri sonucu kamuda çalışan işçi sayısının 1 milyona kadar gerilediği. sözleşme zamanı söylemler işçi ile sendikacısını karşı karşıya getirerek, aralarında bir güven bunalımı oluşturmak adına yapılan yayınlar 9 sütuna manşetlere çekilmişti. Sendikal yolsuzluklar, sendika ağalığı, gazetelerin en tepe manşetlerine taşınmış bir de o yayınlar yetmezmiş gibi işçiye verilecek her kuruş fazla paranın PKK terör örgütüne gideceğine dair korkunç siyasi gafların da adı olmuştur. İşçinin çalışma şartlarından daha ziyade emeklilik yaşı tartışır olmuş SSK nın zarar etmesinin faturası işçiye kesilmiş bu yönde haberler yayımlanmış, meclisde yeni yasalar çıkartılarak emeklilik yaşı yükseltirmiştir.
2000 li yıllara koalisyon hükümetlerinin verdiği siyasi ve ekonomik krizlere alışmış bir Türkiyenin ardından 2002 seçiminde tek başına güçlü bir AKP iktidarına geçişi ile birlikte uygulanan ekonomik politikalar ile özelleştirmeler son hızla devam etmiş bunun sonucu olarak kamu da çalışan sayısı 400 binlere kadar gerilemiştir.
Yıllardır ülkemizin baş belası olan enflasyon rakamları tek hanelere indirgenmiş, işçi ve memur sözleşmeleri devlet istatistik enstütüsünün açıkladığı enflasyon rakamları parelelinde gerçekleşmiştir. her ne kadar devletin açıkladığı enflasyon ile pazardaki enflasyon birbirine uymasa da artık işçiye verilen zamların veya enerjide dışa bağımlılığın veya kamu yatırımlarının enflasyonist etki yaptığı söylemleri gerek basında gerek siyasilerce artık kullanılmaz olmuştur. Tüm bu süreç içersin de sendikalar kamu işçisi adına; kamu sözleşmelerine otururken emeğin,alın terinin, göz nurunun temsilcileri üyelerinin, haklarını sonuna kadar savunma da, çalışma şartlarını ILO şartlarına eşitlemek, özelleştirme mağduru işçilerin haklarını savunmak, kısacası sendikacılık adına üyelerinin haklarını savunmak da ne kadar yeterli ve başarılı oldukları; dün den bu tarafa çalışma hayatı ve sendikacılık tarihine bir göz attığımızda nelerin eksik kaldığını hemen görebiliriz. işçi sendikalarının yıllardır kırmızı çizgimiz dediği çalışma hayatını ilgilendiren çizgilerinin tek tek işçi aleyhine aşıldığı ve sendikaların bu konuda yetersiz kaldığı görülecektir. en son tekel işçilerinin soğuk kış günü iş ve ekmek kavgası yaptığı o günlerde TÜRK İŞ Konfredasyonunun içinde bulunduğu teslimiyetçi tutuma tepki adına gerek Ankara gnl. mrkz. gerekse Bölge temsilciliklerinin işçiler tarafından işgal edilmesi Türk sendikal tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Soma da yaşanan iş cinayetlerinin arkasından ocaktaki yetkili sendika şube yönetiminin patron tarafından belirlenmesi gerçeğinin gün yüzüne çıkması Türkiye de ki Sarı Sendikacılık anlayışının bir kez daha gün yüzüne çıkmasına sebep olmuştur. Yeni dönem itibari ile yine bir kamu işçisi toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin başlamasının arefesindeyiz. Ülkemizde ki 4 kişilik bir ailenin açılık sınırının 1380 tl olduğu, yoksulluk sınırının 4515 tl olduğu gerçeğini ”bizzat en büyük işçi kuruluşu TÜRK İŞ tarafından açıklandı” göz önünde bulundurarak bütün üyelerin memnun kaldığı geçmiş kaybedilen hakların telafi edildiği bir sözleşmenin imzalanması sendikacısı ile üyesinin barış içerisinde olduğu, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin önemsenip, benimsendiği işçi ölümlerinin en aza indiği bir çalışma hayatın da yaşamak umudu ile…
Kamu İşçi sözleşmeleri 80’li Yıllarda her iki yılda bir gündemi günlerce meşgul eder, dile kolay 2 milyona yakın işçi’yi ilgilendiren T.İ.S için gözler işçi sendikaları ve hükümetin imzalayacağı zam oranlarında olurdu. gazetelere demeçler boy boy verilir; hükümet yetkililerine göre ”ülkede ki enflasyon canavarının en büyük nedeni kamu işçisinin aldığı zamlar olarak gösterilirdi”. sendikalar ise yüksek enflasyon karşısında pahalılaşan hayat şartlarının altında alınteri ve göz nuru ile çalışan işçilerin ezildiği dile getirilirdi.90’lı yıllar da benzeri bakış açıları ile geçti sadece değişen tek şey özelleştirmeler veya zarar ettiği gerekçesi ile kapatılan kamu iş yerleri sonucu kamuda çalışan işçi sayısının 1 milyona kadar gerilediği. sözleşme zamanı söylemler işçi ile sendikacısını karşı karşıya getirerek, aralarında bir güven bunalımı oluşturmak adına yapılan yayınlar 9 sütuna manşetlere çekilmişti. Sendikal yolsuzluklar, sendika ağalığı, gazetelerin en tepe manşetlerine taşınmış bir de o yayınlar yetmezmiş gibi işçiye verilecek her kuruş fazla paranın PKK terör örgütüne gideceğine dair korkunç siyasi gafların da adı olmuştur. İşçinin çalışma şartlarından daha ziyade emeklilik yaşı tartışır olmuş SSK nın zarar etmesinin faturası işçiye kesilmiş bu yönde haberler yayımlanmış, meclisde yeni yasalar çıkartılarak emeklilik yaşı yükseltirmiştir.
2000 li yıllara koalisyon hükümetlerinin verdiği siyasi ve ekonomik krizlere alışmış bir Türkiyenin ardından 2002 seçiminde tek başına güçlü bir AKP iktidarına geçişi ile birlikte uygulanan ekonomik politikalar ile özelleştirmeler son hızla devam etmiş bunun sonucu olarak kamu da çalışan sayısı 400 binlere kadar gerilemiştir.
Yıllardır ülkemizin baş belası olan enflasyon rakamları tek hanelere indirgenmiş, işçi ve memur sözleşmeleri devlet istatistik enstütüsünün açıkladığı enflasyon rakamları parelelinde gerçekleşmiştir. her ne kadar devletin açıkladığı enflasyon ile pazardaki enflasyon birbirine uymasa da artık işçiye verilen zamların veya enerjide dışa bağımlılığın veya kamu yatırımlarının enflasyonist etki yaptığı söylemleri gerek basında gerek siyasilerce artık kullanılmaz olmuştur. Tüm bu süreç içersin de sendikalar kamu işçisi adına; kamu sözleşmelerine otururken emeğin,alın terinin, göz nurunun temsilcileri üyelerinin, haklarını sonuna kadar savunma da, çalışma şartlarını ILO şartlarına eşitlemek, özelleştirme mağduru işçilerin haklarını savunmak, kısacası sendikacılık adına üyelerinin haklarını savunmak da ne kadar yeterli ve başarılı oldukları; dün den bu tarafa çalışma hayatı ve sendikacılık tarihine bir göz attığımızda nelerin eksik kaldığını hemen görebiliriz. işçi sendikalarının yıllardır kırmızı çizgimiz dediği çalışma hayatını ilgilendiren çizgilerinin tek tek işçi aleyhine aşıldığı ve sendikaların bu konuda yetersiz kaldığı görülecektir. en son tekel işçilerinin soğuk kış günü iş ve ekmek kavgası yaptığı o günlerde TÜRK İŞ Konfredasyonunun içinde bulunduğu teslimiyetçi tutuma tepki adına gerek Ankara gnl. mrkz. gerekse Bölge temsilciliklerinin işçiler tarafından işgal edilmesi Türk sendikal tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Soma da yaşanan iş cinayetlerinin arkasından ocaktaki yetkili sendika şube yönetiminin patron tarafından belirlenmesi gerçeğinin gün yüzüne çıkması Türkiye de ki Sarı Sendikacılık anlayışının bir kez daha gün yüzüne çıkmasına sebep olmuştur. Yeni dönem itibari ile yine bir kamu işçisi toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin başlamasının arefesindeyiz. Ülkemizde ki 4 kişilik bir ailenin açılık sınırının 1380 tl olduğu, yoksulluk sınırının 4515 tl olduğu gerçeğini ”bizzat en büyük işçi kuruluşu TÜRK İŞ tarafından açıklandı” göz önünde bulundurarak bütün üyelerin memnun kaldığı geçmiş kaybedilen hakların telafi edildiği bir sözleşmenin imzalanması sendikacısı ile üyesinin barış içerisinde olduğu, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin önemsenip, benimsendiği işçi ölümlerinin en aza indiği bir çalışma hayatın da yaşamak umudu ile…